Kaygusuz Abdal (d. 1341- ö. 1444) Asıl adı Alaeddin Gaybi olan Alevî-Bektaşî halk ozanı.
Dedesi Alaeddin bin Yusuf Babası İse Alaiye Begi Hüsameddin Mahmud olduğu söylenir.Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra Bektaşîlik tarikâtının başına geçen Abdal Musa'ya bağlanaraktasavvuf yoluna girdi. Kaygusuz Abdal, Bektaşî erkannâmesi üzerinde bazı düzenlemeler yaparak Bektaşîliğin ilk "erkannâmesini" hazırladı. Böylece Bektaşîlik Tarikâtı’nın ilk “tüzük yapıcısı” “Kaygusuz Abdal” olmuş oldu. Mısır'a giderek Bektaşîliği yaymaya çalıştı ve orada vefat etti.
Didaktik türdeki eserlerinde açık ve yalın bir dil kullandı. Nükteli ve iğneli bir üslubu vardır.Alevî-Bektaşî şiir geleneğini sürdürdü. Bazı şiirlerinde Yunus Emre'nin etkileri görülür.
· Divân
· Sarây-nâme
· Minber-nâme
· Dil-güsâ
· Gevher-nâme
· Budala-nâme
· Mesnevi
· Muglâta-nâme (Kitab-ı miğlate)[kaynak belirtilmeli]
· Esrâr-i Hurûf
· Vücûd-nâme
Süleyman Çelebi (âlim)
Başlığın diğer anlamları için Süleyman Çelebi sayfasına bakınız.
Süleyman Çelebi (d. 1351- ö. 1422), 1409’da Mevlid mesnevisini yazarak Anadolu kültürünün önemli parçalarından mevlid törenlerinin mimarı olmuş şair.
Orhan Gazi döneminde doğmuştur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmaz. Kimi kaynaklara göre Osmanlı Sultanı I. Murat'ın vezîrlerinden Ahmed Paşa'nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi'nin torunudur. Dedesi Mahmûd Bey, Şeyh Edebali'nin torunudur ve 1338'de Süleymân Paşa önderliğinde Rumeli'ye sal ile geçenlerdendir. Süleyman Çelebi'nin 1346-1351 yılları arasında bir tarihte doğduğu, ölüm tarihinin ise 1422olduğu sanılıyor[1].
Gençliğinde Bursa'da iyi bir eğitim aldığı sanılmaktadır. O devirde, Çelebi ünvanı ilim adamlarına ve Mevlevi tarikatı büyüklerine verilmekteydi. Mevlevi olduğuna dair kanıt yoktur. Bilgili tavırlarıyla Padişah Yıldırım Bayezid’in dikkatini çekmiş ve yapımı 1399’da tamamlanan Ulu Cami’ye imam olarak atanmıştır.Ünlü eseri Vesiletü'n Necat'ı getirildiği bu görev esnasında yaşadığı bir olaydan etkilenerek kaleme aldığı bilinmektedir.
Söylenceye göre Süleyman Çelebi, Muhammed'in diğer peygamberlerden pek farkı olmadığını söyleyen bir İranlı vaize içerleyerek onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu dile getirmek için Mevlid'i kaleme aldı. Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti'nin zayıf bir evresi olan ve Anadolu topraklarında her türlü kargaşalığın hüküm sürdüğü Fetret Devri'nde batini görüşler ile ehl-i sünnet arasındaki çekişmede ehl-i sünnetin tarafında yer almıştı. Mevlid'in yazılmasının bir amacının da ehl-i sünnet taraftarlarına destek vermek olduğu ifade edilir. Eserini,1409 yılında (tahminen 60 yaşında iken) tamamladı. Eserini yazarken, referans aldığı eserlerin, Âşık Paşa’ nın “Garibnâme” si, Erzurumlu Darîr’in “Siyerü’ n- Nebî”'si, Eb’ul Hasan Bekrî’nin “Siyer”'i ve Muhiddîn-i Arabî’nin “Füsûs”'u olduğu tesbit edilmiştir[2]. Mevlid, bilinen tek eseridir.
1422'de vefat ettiği düşünülen Süleyman Çelebi'nin mezarı Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir. Mezarının bulunduğu yere 1952'de bir türbe yapılmıştır.
Hoca Dehhâni
Hoca Dehhani, Horasanlı divan edebiyatı şairi. Türk edebiyatı'nın ilk gazel ve kaside örnekleri Dehhani'ye aittir. Dehhani tasavvuf şiirinin etkili olduğu bir coğrafyada yaşamasına karşın şiirlerinde din dışı konulara yer vermiştir; devrinin ve muhitinin sosyal hayatını, hayat, ahlâk, iman ve güzellik anlayışını anlatan ilk divan şairidir.
Dehhani, aslında Horasanlı bir Türktür. Dehhani'nin kelime anlamı nakışçıdır. 3. Alaaddin Keykubat zamanında Anadolu'ya yerleşmiş ve Farsça 20.000 beyitlik Selçuklu Şehnamesi yazmıştır ancak bu eser günümüze gelememiştir. Dehhani'nin bilinen dokuz gazeli ve bir kasidesinde tasavvuf izlerine rastlanmakla beraber herhangi bir tassavvufi ideoloji bulunmamaktadır.
Dehhani'nin hayatı hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır.
Gazel
Aceb bu derdümün dermânı yok mı
Ya bu sabr itmegün oranı yok mı
Yanaram mûmlayın başdan ayağa
Nedür bu yanmağun pâyânı yok mı
Güler düşmen benüm ağladığıma
‘Aceb şol kâfirün îmânı yok mı
Delübdür ciğerümi gamzen okı
Ara yürekde gör peykânı yok mı
Gözi hançerlerin boynuma çaldı
‘Aceb ol zâlimün im’ânı yok mı
Su gibi kanumı toprağa kardun
Ne sanursın garîbün kanı yok mı
Cemâl-i hüsnüne mağrûr olursın
Kemâl-i hüsnünün noksânı yok mı
Begüm Dehhânî ye ölmezdin öndin
Tapuna irmeğe imkânı yok mı
-Dehhani